Fas gezimizi planlarken bizim için olmazsa olmaz olan Sahra Çölü turuydu. Her detayını merakla beklediğimiz bu çöl turu bize planlı plansız, iyisi kötüsüyle güzel anılar kazandırdı 🙂
Marakeş’te konaklamamız ve çöl turunun Merzouga’da başlaması sebebiyle, katıldığımız tur sadece Sahra Çölü’nü değil, çöle ulaşana kadar birçok yeri de ziyaret etmemizi sağladı. Toplamda 3 gün süren turda ilk ziyaret noktası Atlas Dağları’nı uzaktan görebileceğimiz ve fotoğraflayabileceğimiz bir seyir yeri oldu.
Bir sonraki ziyaret noktası ise bizi daha önceden araştırdığımızda çok heyecanlandıran, Game of Thrones çekim yerlerinden biri olan Ait Benhaddou.
Yaklaşık 20 tane filmin de çekilmiş olduğu bu otantik şehir Unesco tarafından 1987 yılında Dünya Mirasları listesinde yerini almış.
Ara sokaklarında dolaşıp bol bol fotoğraflayıp, rastgele girdiğimiz köy evinde efsane bir limonata içtikten sonra turumuza devam ediyoruz 🙂
Fas’ın yine birçok filme evsahipliği yaptığı Ouarzazate şehrinde bulunan Ouarzazate Sinema Müzesi’ni bir sonraki durağımız oluyor. Farklı farklı açık havada ve kapalı olarak birçok mekanın bulunduğu bu müzede yeraltı zindanlarından kraliyet odasına, değişik kral tahtlarından eski zamanlarda sinema çekimlerinde kullanılan aletlere kadar birçok şey görmek mümkün.
Ve çöl yolculuğundan önceki gecemizi otelde geçirmeden önce otelimizin de bulunduğu bölgede eğimli yolları aşarak tepeye ulaştığımız manzarada günün son anlarını yaşıyoruz.
Sahra Çölü maceramızda bizi neler beklediğini bilmediğimizden ve tüm günümüzün yolda geçmesinde dolayı bu akşamı dinlenmeye ayırdık. Bir sonraki gün çöle ulaşmanın da çok kolay olmayacağını biliyorduk. Sabahın erken saatlerinde heyecanla uyandık ve yine yollara koyulduk. Sahra Çölü’nden önceki duraklarımızdan biri Berberi Köyü oldu. Yerel bir rehber eşliğinde uzun bir yürüyüş yaptık.
Berberiler, Kuzey Afrika’nın bilinen en eski yerli halkı. Berberice denilen, günümüz İbranice’sine yakın bir dile sahipler. Yazları yüksek bölgelerde otlaklara göç ediyorlar, kışın alçak düzlüklerde çiftçilik yapıyorlar.
Bizim ziyaret ettiğimiz köy, köyün dibindeki nehirden ötürü defalarca su altında kaldığı için terkedilmiş eski bir köydü. Köyde az da olsa hala yaşayan aileler olsa da okul, hastane vb binalar harabe halde olduğu için ihtiyaçlarını köy dışından karşılıyorlar.
Berberi köy gezimizin sonunda rehberimiz bizi bir köy evine götürdü ve Berberi bir aileyle tanıştık. Sıcak bir karşılama ve klasik bir Fas adeti olan naneli çaylarından içtikten sonra ailenin kızı bize kendi yaptığı el dokuması halıları gösteriyor. Açıkçası o güzel halılardan almadan dönemezdik 🙂
Sahra Çölü öncesi son durağımız da Berberilerin ibadethanelerinden birisi idi. Dönem dönem buraya gelip konaklayarak günler boyunca ibadetlerini gerçekleştirdikleri bir yer. Bahçesindeki yeşillikler arasında gezip çıkışında da hediyelik eşya dükkanında kısa bir gezdikten sonra çöl öncesi son ziyaretlerimizi bitirdik.
Ve Merzouga’dayız..
Açıkçası deveye binmek öyle kolay gözükse de ilk kez binen için ufak paniklerin yaşandığı bir hadise 🙂
Develere bindikten sonra gruplar halinde develeri birbirlerine bağladılar ve yolculuğumuz başladı. Sallana sallana tepeleri aşarken şehri ardımızda bıraktık ve 1 saat süren yolculuğumuz gün batımı eşliğinde çok keyifli geçti. Bizim grubun develeri sağolsunlar hiçbir sıkıntı çıkarmadan bizi ulaştırdı 🙂 Başka gruptaki bir deve, korkunç şekilde bağırarak üstündeki turisti indirdi, taşımak istemedi ve adamcağız, dönüş de dahil, bütün yolu yürüyerek bitirdi 🙂
Çadırların yanına vardığımızda bize kalacağımız köşeyi gösterdiler. İlk şoku orada yaşadık. Çünkü, gösterdikleri yer kumun üzerine serilmiş örtülerden ibaretti. Çöl turunun konsepti Berberi şartlarında yaşamak olduğundan dolayı kalacağımız yerden yediklerimize kadar her şeyi biraz garipsedik. Berber pizzası dedikleri orta lezzette kıymalı börek tarzı yemek ve klasik naneli çay dışında hiçbir şey vermediler. Biz de orada su satılabileceğini düşünerek (ki su vs hiçbir şey satılmıyormuş.) idareten aldığımız sularla kalakaldık 🙂 Böyle olunca yanımızda götürdüğümüz cips, kraker vb tüm yiyecekleri yememe kararı aldık. Susuzlukla sınanmak korkunç bir şey. Yanınıza buzlu su şişeleri almayı kesinlikle ihmal etmeyin.
Hava karardığında ateş yakılacağını düşündüğümüz küllerin etrafında turistlerle birlikte toplandığımızda çadır sahipleri bizi ritminden ve ezgisinden hiç anlamadığımız müzikleriyle eğlendirmeye çalıştılar. Bu müziğin daha fazla çekilmediğini düşündüğümüz noktada kendimizi ortaya atarak Ankara havası modunda turistleri de yanımıza çekerek baya bi eğlendik 🙂
Gece olduğunda yere uzanıp şehrin ışıklarından uzakta yıldızları seyretmek de ayrı bir keyifti. Daha sonra tepenin ardından ayın da çıkmasıyla gece harika bir hal aldı. Bu kadar çok yıldızı bir arada görmek muhteşemdi.
Uyku vakti geldiğinde çadırın içinde gördüğümüz böcekler nedeniyle bazılarımız dışarıda yattık; fakat sabaha karşı inanılmaz soğudu hava.
Tekrardan bizi getiren develerle aynı yolu gün doğumunda döndük ve çöl hikayemiz güneşin tepelerde bıraktığı efsane gölgelerle son buldu.