Birlikte çıkacağımız ilk yurtdışı seyahatimizi Budapeşte+Prag olarak belirlediğimizde, Prag gezimizin Avrupa şehirleri içinde beklentimizi çok üst seviyeye çıkaracağını yakın bir arkadaşımızdan duymuştuk. Söylediği iddianın ne kadar doğru olduğunu ilk günden baya iyi anladık. Öyle ki, Prag hala benim için en özel olma niteliğini koruyor. Prag, gezilecek yerler dediğinizde işinizi kolaylaştıracak bilgileri bu yazımızda derledik.
Seyahatlerimizin rotasını belirlediğimizde ilk olarak kaç günümüzü orada geçireceğimize bakıp, daha sonra gezilecek tüm yerleri yerli ve yabancı blog ve kitaplardan araştırıyoruz. Prag gezilecek yerler listemizi de bu şekilde oluşturduk. Sonrasında bir şehir ve metro hattı haritası çıkararak, gideceğimiz yerlerin rotasını kalacağımız süreye göre kendimiz belirliyoruz. Bu şekilde olduğunda tahmini bütçemiz de aşağı yukarı belli olmaya başlıyor. Bu yazımızda, ilk önce kısaca Prag’a gidildiğinde nasıl bir rota ile gezerseniz zamanı daha iyi değerlendirmiş olursunuz ona değineceğim. Sizinki biraz hazıra konmak gibi olacak yani:) Yazının sonunda kendinize kolaylıkla Prag gezilecek yerler listesi çıkarabilirsiniz. Birkaç yerel öneri ile devam edeceğim. Yazımın sonunda ise tahmini bir bütçe çıkarabilmeniz için bilgiler paylaşacağım.
Prag, Keşfedilmeye Hazır Bir Masal Diyarı
Daha önce de bahsettiğim gibi Prag öncesinde Budapeşte’de olduğumuz için Prag’a geçişimizi gece otobüsü ile yaptık. Bu nedenle otel seçimimizi hem terminale hem de şehrin merkezine uygun olacak şekilde seçtik. Siz de Prag gezilecek yerler listenizi hazırladıktan sonra otelinizi seçerseniz iyi olur. Terminalde kahvaltımızı yapıp, eşyalarımızı otele bıraktıktan sonra, ilk iş olarak Prag Şehir Kartlarımızı edinmek için bir Turist Danışma Merkezi bulmaya karar verdik. Hem önemli müze ve galerilere ücretsiz ve indirimli giriş hakkı sağlayan hem de ulaşımı belirlediğimiz süre içerisinde ücretsiz gerçekleştirebildiğimiz bu kartı kesinlikle tavsiye ediyoruz. “Prague Card” ile birlikte verilen kitapçık ile planladığımızdan daha çok yeri keşfetme imkanımız oldu üstelik. Ücret ve detaylarını aşağıda paylaşacağım. 3 gün boyunca sınırsız ulaşım hakkımızı da aldıktan sonra Prag’ın ünlü meydanı Old Town’a doğru yola koyulduk. Metro ile meydana en yakın durakta indiğimizde birden yüzyıllar öncesine geçtiğimizi ve boyut değiştirdiğimizi sandım. Arnavut kaldırımları, bitişik eski ve yüksek yapılar, dar sokaklar arasında ilerleyerek kendimizi o büyülü meydanda buluverdik. Yağmurlu bir gündü ve günün çok erken saatleri olduğu için güneş binaların üzerine yeni yeni doğuyordu. Binalar sanki güneşle renk değiştiriyor gibiydi.

Hemen ünlü Astronomik Saat’in önüne gidip, saat başı olana kadar bekledik. Gitmeden önce araştırdığımız yazılarda bu saatteki figürlerden birinin Türk’ü temsil ettiğini okuduğum için heyecanla beklemeye koyuldum. Saat başı geldiğinde çanlar çalmaya başladı ve 12 havari yavaş yavaş saatin yukarısında açılan iki pencereden geçmeye başladı. Bu esnada, saatin sol tarafında elinde ayna tutan, kibri temsil eden figür ve elinde kese tutan, açgözlülüğü temsil eden figür ile saatin sağ tarafında elinde mandolin olan, keyif ve eğlenceyi temsil eden figür kafasını yukarıdan aşağıya evet anlamında sallarken, sağ taraftaki iskelet ise hayır anlamında başını sağa sola salladı. Gün boyu her saat başı gerçekleşen bu mizansenin, para, güzellik ve eğlencenin geçici olduğunu, ölüm gerçekliğini unutmamak gerektiğini vurguladığını söylüyorlar. Evet, burada Türk olarak anılan figür elinde mandolin olan 🙂 Horozun ötmesi ile mizansen sona erdi. Gitmeden önce okuduğumuz birçok blogta bu mizansen izlenirken ceplerinize dikkat edin diye uyarılar okumuştuk. İnsan bir tedirgin oluyor tabi; ama başımıza beklenmedik bir olay hiç gelmedi.
Yüzyıllardır süren bu müthiş görsel şölen sonrasında biraz dinlenmek ve Wifi kullanmak için tam karşıdaki Starbucks’a oturduk. Çünkü müzeler daha açılmamıştı. Saat geldiğinde ise astronomik saat kulesinin içindeki müzeye geçtik. Buradan Old Town Meydanı’nı komple görebiliyorsunuz ve gerçekten insanı büyülüyor. Her şeyin yıllar öncesi ile aynı görüntüde olması Prag’ı masalsı yapıyor. Bu sırada meydanda bir sahne kurulduğunu gördük. Akşam yeniden gelmek üzere meydandan ayrılarak, meydanın çevresinde gezilebilecek yerler olarak işaretlediğimiz galeri ve müzelere doğru devam ettik. Bu kısımda mutlaka görmeniz gereken yerler, Tyn Kilisesi ve St. Nicholas Kilisesi. İkisi de meydana çok yakın. Ancak St. Nicholas Kilisesi restorasyonda olduğu için ve Tyn Kilisesi kapalı olduğu için biz dışarıdan ziyaret edebildik. Gitmişken Tyn Kilisesi’nin yanındaki galeride enteresan bir sergiye denk geldik. Mutlaka bir bakın oraya. Tüm gezilerimizde olduğu gibi yürüyerek şehrin sokaklarında rasgele gezdik. Bir köşede kukla oynatan bir adam, diğer köşede dev balonlar yapan başka biri. Hiçbir yere girmeseniz bile Prag sokakları kendiliğinden orijinal ve müze gibi. Binaların arasında, ara sokaklarda gezmek bile büyüleyici.
Old Town Meydanı’nı iyice bir keşfettikten sonra, meydanın bir üst caddesine doğru giderek bir sürü Sinagog’un bir arada yer aldığı bölgeye vardık. Prag gezilecek yerler listenizde mutlaka olması gereken bir bölge. Burada hem müze gibi değerli eşyaların sergilendiği Sinangog’ların içini ziyaret ettik; hem de Yahudi Mezarlığı’nın içinden geçtik. Çok sık gördüğümüz bir kültür olmadığı için incelemesi güzel;fakat 2. Dünya Savaşı’nın izlerini taşıdığı için bir o kadar hüzünlüydü. Kırık dökük birçok mezar taşının üzerinde yeni yakılmış mumların hala duruyor olması trajik olayların unutulmayacak kadar yakın tarihimizde yaşandığını bir kez daha hatırlattı.
Araya dipnot: Sinagogların olduğu bölgede bir sürü hediyelik eşya dükkanı vardı. Fiyatlar uygun. Çeşit bol. Havanın yağmurlu olmasını hesaba katmadığımız için kendimize Prag yazılı kapşonlular aldık. Güzel bir anı oluyor. Tavsiye ederim:)
Akşama dinlenmiş olalım, Old Town’daki sahne neden kuruluyormuş erkenden gidip bakalım diye, meydandan geçerek, Powder Tower’a tırmandık ve oradan otelimize geçtik. Odaya vardığımızda ilk günden kendimize fazla yüklendiğimizi fark ettik ve “O son kuleye tırmanmayacaktık.”diye acılı bir esprileşme yaptık ister istemez. Biz ettik siz etmeyin diyim. Sabah kalkınca gidersiniz:)
Azıcık dinlenip, kendimizi bir daha meydana doğru geze geze yol alırken bulduk. Şarabımızı aldık. Meydanda yerde oturduk. Güneş batarken keyif yaptık bir güzel. Gittiğimiz tarihte “Bohemia Jazz Festivali” varmış. Bir festival ancak bu kadar güzel denk gelebilirdi. Sound Check kısımlarında anlamadık ama hava karardığında meydanda iğne atsan yere düşmeyecek kalabalık olunca fark ettik ki yılların eskitemediği bir grubun konserine denk gelmişiz: Earth, Wind & Fire. O eski meydanda tek kelime ile efsane bir akşamdı. Yağmur altında tanımadığımız bir sürü mutlu insanla çılgınlar gibi bağıra çağıra şarkı söyledik. Prag’ta geçirdiğimiz ilk gece böyle muhteşem bitti.
Rüya Devam Ediyor
Bir Gezengiller klasiği olarak sabah erkenden kalktık. Otelimizde kahvaltımızı ettikten sonra Vltava nehrinin diğer tarafına geçerek Petrin Kulesi’nin olduğu bölgeye doğru yol aldık. Petrin Kulesi, küçük Eyfel’e benzeyen bir kule. Bulunduğu bölge ise yemyeşil bir tepede. Bu nedenle o alana geçmek için finiküler kullanmak gerekiyor. Kule’nin olduğu kısma gitmeden önce astronomi ile alakalı bilgilerin yer aldığı müzeyi ziyaret edebilir; labirent ve daraltan genişleten aynalarla dolu diğer bir yerde komiklikler yapabilirsiniz. Bu koskocaman yeşil alanda karşınıza birden baykuşlarla fotoğraf çekilebilmeniz için bekleyen bir adam da çıkabilir, elinde sihirli değneği ile bekleyen V For Vendetta kılıklı sihirbaz da 🙂 Buradaki keyifli ortamdan yürüye yürüye Prag Kalesi’ne doğru yola çıktık.
Prag Kalesi koskocaman bir alana yayıldığı için, günün büyük bir kısmını kaplıyor. Kale içerisinde kocaman bir katedral var: St. Vitus Katedrali. İnanılmaz yüksek bir katedral. İçerisinde ve dışında müthiş detaylar var. Katedral’den çıktıktan sonra kale içerisindeki Kraliyet Sarayı, St. George Bazilikasını göreceksiniz. Öğle saatlerine denk getirebilirseniz, nöbetçilerin değişim merasimini de izleyebilirsiniz. Bu yapıların gezilmesi sonrasında, kale içerisindeki Altın Yol’a sıra geliyor. Franz Kafka’nın bir dönem yaşadığı evin yer aldığı bu yolda, önceleri sarayı korumakla görevlendirilmiş okçular, sonraları ise genellikle zanaatçılar yaşamışlar. Günümüzde ise, eski evlerle dolu bu sokakta hediyelik eşya vs bulabilirsiniz. Kale’nin içini gezdikten sonra bir sürü merdiven ine ine yeniden tramvay yoluna indik. Burada küçük bir büfede leziz sosisli sandviçlerimizi yedikten sonra, Çek Müzik Müzesi’ne gittik. bu arada unutmadan Prag gezilecek yerler listenize sosisli sandviç yiyebileceğiniz yerleri ekleyin mutlaka.
Her türlü müzik aletinin geçmişten bugüne türlerinin sergilendiği 2 katlı müthiş bir müzeydi. Aletlerin her birinin yanında, o aletin sesini öne çıkaran klasik müzikleri dinleyebilmemiz için bölümler yapılmış. Kesinlikle görülmesi gereken bir yer. Bu müthiş ziyafetten sonra biraz da ruhumuza iyi gelsin diye John Lennon duvarına gittik. Barış ve aşk mesajları ile dolu rengarenk bir duvarın önünde gitar ile John Lennon şarkıları söyleyen müzisyeni dinlemek çok keyifliydi. Duvarın hemen ilerisinde John Lennon Cafe’yi görünce hemen girdik. Buz gibi bir bira zamanı çoktan gelmişti çünkü 🙂 Çek biraları muhteşem! Prag gezilecek yerler listenize mutlaka Lennon duvarı sonrası Lennon Cafe’yi eklemelisiniz.
Bugünkü keşif programımız çok yolunda gitti. Yorgunluk biramızı bitirip Charles Köprüsü’nden geçerek otelimize gidip akşam için hazırlanma vakti gelmişti. Biraya ve hızlıca geçtiğimiz köprüye doyamadığımızdan, Old Town’dan yürüyerek Charles Köprüsü’ne gittik. Bu köprüyü hem gündüz hem de gece ışıklandırıldığında görmelisiniz mutlaka. Müthiş manzaranın tadını çıkarıp, yine bir Gezengiller klasiği olarak Hard Rock Cafe’ye geçtik. Bar’da oturup biralarımızı içerken zaman nasıl geçti anlamamışız. Veee sıra aldığımız en iyi tavsiyelerden birine geldi: Club Chapeau Rouge! Bar kısmında oturup Prag’ta unutulmaz bir gece yaşayabilirsiniz. Duvarlarda tüm içeceklerin ve kokteyllerin fiyatları yazıyor. Gönül rahatlığı ile istediğinizi içebilirsiniz. Sigara serbest. Gece baya geç saatte çıktığımız için toplu taşıma bitmişti. Taksi ile otelimize yine gülen suratlarla vardık. Bir günü daha bitirmenin hem mutluluğu hem hüznü ile 🙂 Prag gezilecek yerler listesi daha çok uzun.
Prag’ta Son Gün
İlk 2 gün programı iyi bir hızla tamamladığımız için gezilecek pek bir yer kalmadı aslında. Hem erken kalktığımızdan hem de yemeden içmeden çok gezdiğimizden bizim programlar verimli oluyor. Kendimize farklı sürpriz yerler bulabilmek için bilerek yapıyoruz. Geldiğimiz gün terminalin orda planlarımızda olmayan eski bir bina görmüştük. Orayı keşfetmeye karar verdik. Tarihi eserlerin yer aldığı, eski Prag fotoğraflarının da sergilendiği bir galeri çıktı. 60’lı yılların Prag gençliğinin fotoğraflarını inceleme fırsatımız oldu. İyiki girmişiz. Daha sonra şehrin güneyine doğru yol aldık. Tarihi tren garını ziyaret ettikten sonra, Ulusal Müze’ye doğru yürüdük. Koskocaman bir bina çıktı karşımıza. İçeride arkeolojik buluntuların, fosillerin yer aldığı bölümlerden geçtik. Epey büyük ve detaylı hazırlanmış bir müzeydi. Üst katta ise Nuh’un gemisi formunda hazırlanmış bir sürü hayvan türünün sergilendiği bir sergiye çıktık. Ulusal Müze’nin yakınlarında Opera binası da var bu arada. Biz gittiğimizde tadilattaydı. Siz bir bakarsınız. Gezemesek de Prag gezilecek yerler listemizde bulunuyordu.
Ulusal Müze’de işimiz bitince, Prag Card ile birlikte verilen kitapçıkta yer alan bilmediğimiz yerler keşfetmeye karar verdik. Tekrar Old Town Meydanı’nın oraya doğru geçtik. Son günü eğlenceli hale getirebilecek bir sürü yer bulduk. Fakat önce bir gönül işimiz vardı. Slavia Cafe’ye gidip Vltava Nehri’ne karşı oturup Nazım Hikmet’in gözünden Prag’a bakmak… Burayı unutulmaz yapan en önemli anlardandı… Nazım’ı selamlayıp, kitapçıktan bulduğumuz Karlovy Lazne Ice Pub’a yol aldık. Yakın olduğu için oraya da yürüyerek gidebildik. Hava o kadar sıcaktı ki, buzlarla dolu bir yere gideceğimiz için hızlı hızlı yürüdük:) Burası Prag gezilecek yerler listemizde önceden yoktu. Ama bizim gibi yazın gidecekseniz mutlaka eklemelisiniz.
Girmeden önce montlar ve eldivenler verdiler. Bar, oturulacak yerler, bardaklar kısacası biz hariç her şeyin buzdan yapıldığı bir yer ! Tam aradığımız yeri bulmuştuk. Barmen buzdan bardaklarımıza bira veya shot ne istersek uzattı hemen. Adettenmiş, içeceğin bitince, buzdan çöp kovasına hızlı bir şekilde atıyorsun. Şiddet bazen zevkli olabiliyor. İçip içip bardak kırmak çok iyi geldi 🙂 Burada geçirdiğimiz serin dakikalara doyamadan çıktık, yine kitapçıktan sınırsız çikolata yazan bir yer bulup oraya doğru yol aldık.
İsmi “The Chocolate House” olunca insan beklentiyi baya yükseltiyor ama burası bildiğiniz bir çikolata dükkanı. Üst katını ise kakao çekirdeğinden çikolataya süren serüveni küçük çapta bir müze yaratarak anlatmaya çalışmışlar. Çikolatanın sınırsız olduğu da doğru ama Mc Donalds’ın Mc Flurry çeşmesi gibi yapmışlar. Biz Hansel ve Gratel gibi her yanımız çikolata olacak, çılgınlar gibi çikolataların içinden geçeceğiz diye hayal ettiğimiz için baya trajikomik oldu 🙂 Prag gezilecek yerler listenizi tamamlarsanız gidersiniz. Yoksa çok da bir şey kaybetmezsiniz bence. Burada tahminimizden az vakit geçirince kapanmadan Grevin Balmumu heykel müzesine yetişmek için hemen çıktık. George Clooney, Einstein, Obama, Merkel, Michael Jackson, Kafka daha kimler kimler baya canlı canlı karşımızda gibiydi. Hepsi ile fotoğraf çektirmeyi ihmal etmedik. Komikliklerle dolu eğlenceli bir gezi oldu 🙂 Prag gezilecekler listenizde mutlaka olmalı. Beyoğlu’na da Grevin gelecek diyorlar. Merak ediyorum doğrusu.
Son olarak da Karlova Caddesi’nde yer alan Clementium’a geçtik. Kapanmadan yetişen son 2 kişi olma şansını yakaladık. Rehber eşliğinde gezildiği için rasgele girilemiyor. Grubu kaçırmamıza rağmen güvenlikteki kadın bize yardımcı oldu ve yol gösterdi. Böylece turu yakalayabildik. Burada klasik müzik konserleri veriliyor. Aynı zamanda yüzyıllar öncesinden kalma bir kütüphanesi mevcut. Sadece kapıdan bakabiliyorsunuz. Ama tek kelime ile büyüleyici! Prag’ta her yerde olduğu gibi yine bu yapıtın kulesinde de astronomik gözlemlerin yapıldığı bir bölüm var. Buraya çıkıp, dönemin astronomi çalışmaları hakkında bilgi alabilmek harikaydı. Gökyüzünü gözlemleme konusunda çok önemli çalışmalar yapılmış. Eğer astronomiye ilgi duyuyorsanıza Prag gezilecek yerler listenizde mutlaka yer almalı.
Saat akşamüzeri olunca, Old Town’da oturalım meydanın keyfini çıkaralım dedik. Bir nevi vedalaşma gibi. Meydan’daki mekanlardan birine oturduk. Prag gezilecek yerler listemizi gözden geçirdik. Hiç unutmayalım diye doyamadığımız meydana uzun uzun bakarak Çek biralarımızı yudumladık. Böylece dolu dolu 3 gün boyunca, masalsı Prag şehrinin altını üstüne getirmiş olduk. Son olarak, hangi mevsimde giderseniz gidin en rahat ayakkabılarınızla gitmenizi tavsiye ediyorum. Gezilecek mekanlar birbirine hep yürüme mesafesinde olduğu için epey yol katediyorsunuz tabanvay 🙂 Gezengiller, iyi gezmeler diler…
Otel Önerisi
Biz Gezengiller, rotamıza uygun olabilecek, toplu taşımaya yakın, oda kahvaltı otel tercih ediyoruz. B&B Hotel on numara bir tercih oldu.
Prague Card
Gidebileceğiniz tüm önemli müze, galeri ve restaurantlar için ücretsiz giriş ve indirim fırsatlarından faydalanmak için kesinlikle tavsiye ediyoruz. 2 kişi 3 günlük kart fiyatı toplamda 58 €. İnternetten indirimli satıyorlar ama sadece 2 € fark ile.
Detaylı bilgi için inceleyebilirsiniz: https://www.praguecard.com/
Mutlaka Ye – Mutlaka İç
Sosisli Sandviç: Biz festivale denk geldiğimiz bulmaktan pek sıkıntı çekmedik. Baharatlı ve çok lezzetliler.
Bira: Bir bira hiç mi hamallık olmaz. Olmuyor işte 🙂 Hepsinden deneyin. Özel olarak belirtmeyeceğim.
Becherovka: Çek Cumhuriyeti’nin özel içkisi. Şifa niyetine içmeden gelmeyin.
Çikolata: Old Town çevresinde butik çikolatacılar göreceksiniz.
Harcamalar
Hem Çek Parası hem Euro geçiyor. Biz kendi para birimlerini kullanmayı tercih ettik. euro götürüp orada bozdurduk. Çünkü özellikle hediyelik eşya satan yerlerde Euro ödemek istediğinizde yuvarlıyorlar fiyatı ve daha pahalı ödemiş oluyorsunuz.